Üstad konuşma yapacağı salona girince içeride tek bir dinleyici görmüş. Morali bozulmuş tabii, konuşma yapma konusunda kararsız kalmış, tek dinleyicisine sormuş:
- Salonda tek dinleyici sensin, sence konuşmalı mıyım konuşmamalı mıyım?
Adam cevap vermiş:
- Üstadım ben basit bir seyisim, bu konulardan anlamam. Fakat ahıra gelseydim ve bütün atların kaçıp tek bir atın kaldığını görseydim yine de onu beslerdim.
Seyisin bu sözlerine hak veren üstad konuşmasını uzun uzun yapmış, kendisini mutlu hissetmiş. Tek dinleyicisinin de onayını almak için sormuş
-Konuşmayı nasıl buldun?
Seyis cevap vermiş:
- Sana daha önce söyledim, ben basit bir seyisim, bu konulardan anlamam. Ama ahıra gelip biri dışında bütün atların kaçtığını görseydim, evet onu beslerdim. Fakat elimdeki yemin hepsini ona vermezdim.
21 Aralık 2016 Çarşamba
14 Eylül 2016 Çarşamba
Dünya Bankası'nda Danışman
Çobanın biri dere kenarında koyunlarını otlatırken çok lüks bir araba kendisine yaklaşmış. Arabadan üzerindeki kıyafetleri çok pahalı olduğu belli olan bir genç inmiş ve çobana sormuş
"süründeki koyun sayısını bilirsem bana onlardan bir tanesini verir misin?"
Çoban bir adama bir koyunlarına bakmış, "peki" demiş.
Fiyakalı genç bilgisayarını hesap makinesini, cep telefonundan GPS sistemini açmış, algoritmayı çalıştırmış, çarpmış bölmüş, ortaya çıkan 100 sayfalık rapordan sonra çobana dönüp "1248 tane koyunun var" demiş.
Çoban "doğru" demiş "sürüden istediğin koyunu alabilirsin"
Fiyakalı genç sürüden bir tane seçip, kazandığını arabanın arka koltuğuna koymuş, tam arabaya binip gidecekken bu kez çoban genç adama dönüp "eğer senin ne iş yaptığını bilirsem koyunumu geri verir misin?" diye sormuş. Genç "tamam" demiş.
Çoban "sen Dünya Bankası'nda danışmansın" demiş. Genç adam şaşırmış "nasıl bildin?"
Çoban "çok basit, buraya çağırılmadan geldin, benim bildiğim bir şeyi bana söylemek için koyunumu istedin ve yaptığın hiçbir şeyden anlamıyorsun, koyun diye köpeğimi aldın."
"süründeki koyun sayısını bilirsem bana onlardan bir tanesini verir misin?"
Çoban bir adama bir koyunlarına bakmış, "peki" demiş.
Fiyakalı genç bilgisayarını hesap makinesini, cep telefonundan GPS sistemini açmış, algoritmayı çalıştırmış, çarpmış bölmüş, ortaya çıkan 100 sayfalık rapordan sonra çobana dönüp "1248 tane koyunun var" demiş.
Çoban "doğru" demiş "sürüden istediğin koyunu alabilirsin"
Fiyakalı genç sürüden bir tane seçip, kazandığını arabanın arka koltuğuna koymuş, tam arabaya binip gidecekken bu kez çoban genç adama dönüp "eğer senin ne iş yaptığını bilirsem koyunumu geri verir misin?" diye sormuş. Genç "tamam" demiş.
Çoban "sen Dünya Bankası'nda danışmansın" demiş. Genç adam şaşırmış "nasıl bildin?"
Çoban "çok basit, buraya çağırılmadan geldin, benim bildiğim bir şeyi bana söylemek için koyunumu istedin ve yaptığın hiçbir şeyden anlamıyorsun, koyun diye köpeğimi aldın."
13 Eylül 2016 Salı
Uzman körlüğü
Fizikçi, matematikçi, kimyager, jeolog ve antropologtan oluşan
bir heyet araştırma için araziye çıkarlar. Birden yağmur bastırır, ekiptekiler
yakınlarındaki bir köy evine sığınırlar. Ev sahibi bir şeyler ikram etmek için
mutfağa geçer. Ekibin bütün dikkati soba üzerinde toplanır.
Soba yerden 1 metre kadar yukarıda, dizili taşlar üzerine
kurulmuş haldedir.
Sobanın neden böyle kurulmuş olabileceğini düşünürler,
herkes kendi fikrini açıklar:
Kimyager " adam sobayı yükselterek aktivasyon enerjisini
düşürmüş, böylece daha kolay yakmayı amaçlamış olmalı" der.
Fizikçi " ev sahibi sobayı yükselterek konveksiyon
yoluyla odanın daha kısa sürede ısınmasını sağlamak istemiştir" der.
Jeolog " burası tektonik hareketlilik bölgesi
olduğundan deprem anında sobanın taşların üzerinde yıkılmasını sağlayarak yangın
olasılığını azaltmış" der.
Matematikçi "sobayı odanın geometrik merkezine kurmuş,
böylece odanın düzgün bir şekilde ısınmasını sağlamış" der.
Antropolog "adam ilkel topluluklarda görülen ateşe
tapmanın daha hafif biçimi olan ateşe saygı nedeniyle sobayı yukarıda
kurmuş" der.
Bu sırada ev sahibi içeri girer, ona sobanın neden böyle
yukarıya kurulduğunu sorarlar. Ev sahibi biraz mahcup " borumuz
yetmedi" cevabını verir.
Sonuç:
1. Soruların cevabı her zaman karmaşık olmak zorunda değil.
2. Uzmanlık iyidir ama körlük yaratabilir. Uzmanın körlüğüne
karşı uyanık olun.
3. Uzmanı dinleyin, anlattığı çözümü basit/sade
şekilde anlatamıyorsa ya büyük ihtimalle sorunu anlamamıştır ya da çözümü
bulamamıştır.
1 Eylül 2016 Perşembe
Trading Balık Tutmaya Benzer
Bir gün bir balıkçı av malzemelerini ve balık sepetini alarak oltayla balık tutmaya gitmiş.
Gittiği yerde bol şans dilediği diğer balıkçılar çok şanslı değillermiş, henüz hiç balık avlayamamışlar. Adamımız oltasını atmış, kısa bir süre sonra oltasına büyük bir balık gelmiş. Ama adam balığı iğneden kurtarmış ve kendi kendine "olmadı" diyerek balığı denize bırakmış.
Kısa bir süre sonra ondan daha büyük bir balık yakalamış ama yine "olmadı" diyip balığı suya geri atmış.
En sonunda çevredekilerin alaycı bakışları arasında küçük bir balık yakalamış. Etraftaki balıkçılar "büyükleri beğenmediğine göre bunu hiç tutmaz hemen suya atar" diye düşünmüşler. Fakat adamımız balığı iğneden kurtardıktan sonra "oh be " diyerek balığı sepetine atmış. Balıkçılardan biri dayanamayıp sormuş "arkadaş büyük balıkları geri atıyorsun ama küçük balığı sevinçle sepetine atıyorsun, bu nasıl iş?"
Adamımız cevap vermiş "evet balıklar büyük ama benim sepetim küçük, ben sepetime uygun balıkları yakalama peşindeyim."
Trading de balık tutmaya benzer, taşınamayacak pozisyonların yüklenilmemesi gerek.
Başkasının kovasına değil kendi kovamıza bakmak gerek.
Kazanırken de kaybederken de sınırlarımızı bilmek gerek.
Gittiği yerde bol şans dilediği diğer balıkçılar çok şanslı değillermiş, henüz hiç balık avlayamamışlar. Adamımız oltasını atmış, kısa bir süre sonra oltasına büyük bir balık gelmiş. Ama adam balığı iğneden kurtarmış ve kendi kendine "olmadı" diyerek balığı denize bırakmış.
Kısa bir süre sonra ondan daha büyük bir balık yakalamış ama yine "olmadı" diyip balığı suya geri atmış.
En sonunda çevredekilerin alaycı bakışları arasında küçük bir balık yakalamış. Etraftaki balıkçılar "büyükleri beğenmediğine göre bunu hiç tutmaz hemen suya atar" diye düşünmüşler. Fakat adamımız balığı iğneden kurtardıktan sonra "oh be " diyerek balığı sepetine atmış. Balıkçılardan biri dayanamayıp sormuş "arkadaş büyük balıkları geri atıyorsun ama küçük balığı sevinçle sepetine atıyorsun, bu nasıl iş?"
Adamımız cevap vermiş "evet balıklar büyük ama benim sepetim küçük, ben sepetime uygun balıkları yakalama peşindeyim."
Trading de balık tutmaya benzer, taşınamayacak pozisyonların yüklenilmemesi gerek.
Başkasının kovasına değil kendi kovamıza bakmak gerek.
Kazanırken de kaybederken de sınırlarımızı bilmek gerek.
14 Temmuz 2016 Perşembe
Çılgın zamanlarda yaşamak bize düştü
Sözleri Kemal Kahraman/Gürkan Sarıgül'e ait bir şarkı var, şöyle başlıyor
nerde kendini bilmez çocuklar
bir sabah öylece çekip gittiler
çınladı alkışlar kor sokaklarda
yankısı kime kaldı?
Kime kalacak pokemona kaldı.
Gerçekten çılgın zamanlarda yaşıyoruz.
Güne böyle bir haberle başlamak benim için eğlenceli, bu pokemon zevzekliği tehlikeli boyutunu gecikmeden gösterdi. Ayrıca bu daha başlangıç.
Dünyada kabaca 45 trilyon dolarlık tahvil var. Bu tahvillerin 13 trilyon dolarlık kısmı negatif faiz tarafında. Yani gelecekte bugün verdiği paranın daha azını geri almaya razı insanlar var ve bunların sayısı hızla artıyor. Mantıklı mı? Kendi içinde belki evet. İleride daha da aşağı inecek bir faiz öngörülüyorsa bugünkü negatif faizle parayı parketmek neden yanlış olsun. Negatifin negatifi var. Ama ya büyük bir hata yapılıyorsa? Geçmişte çok kez olduğu gibi birşeylerin fiyatı yanlış ölçülüyorsa?
Danimarka'da merkez bankasının uyguladığı faiz - 0,65
İsviçre'de -0,75
İsveç'te -0,50
Japonya'da -0,10
AB'de -0,40
Yukarıda saydığımız ülkenin toplam milli gelirleri küresel milli gelirinin 4'de 1'i yapıyor. Olay çok büyük, bayat klişe ama olsun soralım, tehlikenin farkında mısınız?
Para tutmanın cezalandırıldığı bir dünya nereye doğru gidiyordur? Daha da düşer diye saldırılan tahvillerde beklenen olmaz ve faizde yükseliş yaşanırsa "bu malın alıcısı" kim olur?
Alışmak insana verilmiş en üstün yeteneklerden biri, belki negatif faize de alışırız. Ya da bir dönem Marksist, sonra İslamcı en son Türkçü olan, keşke sadece şiir yazsa dediğimiz İsmet Özel'in dediği gibi,
ben ne büyük bir dalgınlıkla bakmış olmalıyım ki hayata
görmedim orada, çinko damlar ve plastik sürahilerin tanrısını
Belki biz birilerinin gördüğü ama bizim farketmediğimiz bir gerçeklikle karşı karşıyayız. Ama plastik sürahi bir necefli maşrapa değil.
nerde kendini bilmez çocuklar
bir sabah öylece çekip gittiler
çınladı alkışlar kor sokaklarda
yankısı kime kaldı?
Kime kalacak pokemona kaldı.
Gerçekten çılgın zamanlarda yaşıyoruz.
Güne böyle bir haberle başlamak benim için eğlenceli, bu pokemon zevzekliği tehlikeli boyutunu gecikmeden gösterdi. Ayrıca bu daha başlangıç.
Kaynak: incisözlük
Dünyanın tek çılgınlığı sokaklarda elinde telefon pokemon arayan zombiler değil. Başka çeşit zombilerde var. Örneğin piyasa zombileri. Pokemon saçmalığınn yaşandığı dönemde negatif faiz çılgınlığı...
Dünyada kabaca 45 trilyon dolarlık tahvil var. Bu tahvillerin 13 trilyon dolarlık kısmı negatif faiz tarafında. Yani gelecekte bugün verdiği paranın daha azını geri almaya razı insanlar var ve bunların sayısı hızla artıyor. Mantıklı mı? Kendi içinde belki evet. İleride daha da aşağı inecek bir faiz öngörülüyorsa bugünkü negatif faizle parayı parketmek neden yanlış olsun. Negatifin negatifi var. Ama ya büyük bir hata yapılıyorsa? Geçmişte çok kez olduğu gibi birşeylerin fiyatı yanlış ölçülüyorsa?
Danimarka'da merkez bankasının uyguladığı faiz - 0,65
İsviçre'de -0,75
İsveç'te -0,50
Japonya'da -0,10
AB'de -0,40
Yukarıda saydığımız ülkenin toplam milli gelirleri küresel milli gelirinin 4'de 1'i yapıyor. Olay çok büyük, bayat klişe ama olsun soralım, tehlikenin farkında mısınız?
Para tutmanın cezalandırıldığı bir dünya nereye doğru gidiyordur? Daha da düşer diye saldırılan tahvillerde beklenen olmaz ve faizde yükseliş yaşanırsa "bu malın alıcısı" kim olur?
Alışmak insana verilmiş en üstün yeteneklerden biri, belki negatif faize de alışırız. Ya da bir dönem Marksist, sonra İslamcı en son Türkçü olan, keşke sadece şiir yazsa dediğimiz İsmet Özel'in dediği gibi,
ben ne büyük bir dalgınlıkla bakmış olmalıyım ki hayata
görmedim orada, çinko damlar ve plastik sürahilerin tanrısını
Belki biz birilerinin gördüğü ama bizim farketmediğimiz bir gerçeklikle karşı karşıyayız. Ama plastik sürahi bir necefli maşrapa değil.
8 Haziran 2016 Çarşamba
Brexit ve İsviçre
İsviçre frangı değer kazanıyor ve bu durum
İsviçre için ciddi bir risk yaratıyor.
23 Haziran’da yapılacak olan İngiltere’nin
birlik içinde kalıp kalmama kararının alınacağı referandum, sadece
İngiltere’nin veya AB’nin “birlik olma” gayretinin sorunu değil. Fed’i faiz
artırımı konusunda bekletmeye iten ve ECB’yi alternatif senaryoları hazır
tutmaya zorlayan bir süreç.
Brexit konusu başka bir merkez bankasını da
karar kara düşündürüyor olabilir, İsviçre Merkez Bankası (SNB).
İsviçre frangı son 10 yılda küresel
piyasaların sert dalgalandığı dönemde sığınılacak liman oldu. 2007-2011 yılları
arasında yaşanan ve henüz sona erdiği söylenemeyen son krizde İsviçre frangı
euro’ya karşı %50 değer kazandı. Cari fazlası olan ve hukuk sistemi oturmuş,
siyasi gölgelerden uzak İsviçre, zor dönemlerin sakin limanı olma durumunda.
Şimdi bir kez daha İsviçre, çevresinde yaşanan gelişmeler sebebiyle, ama artık
para birimi üzerinden sorun ithal eder duruma geliyor.
Dünyanın geri kalan kısmı gibi İsviçre de
parasının değerli olmasını istemiyor. Çünkü değerli para birimi ihracatta avantajlı
kur imkanını ortadan kaldırıyor. SNB bu durumdan hoşlanmadığını Ocak 2015’de
euro tabanını kaldırarak göstermişti. SNB aşırı değerli olmayan para birimi ve
faiz indirimi ile İsviçre ekonomisini korumaya çalışıyor.
Brexit bir tehdit mi? Evet. Son anketlere
göre AB’den ayrılma taraftarları biraz önde görünse de sonucu kararsızlar
belirleyecek (şu an %11’lik orana sahipler).
İngiltere birlikten ayrılısa sterlin’in
%15’e kadar değer kaybedeceği varsayılıyor (bu varsayım İngiltere
hazinesinden). Fakat ayrılma kararı çıkarsa tek değer kaybedecek para birimi
sterlin olmayacak, euro da ciddi darbe yiyecek. Bu mesele başka bir yazının
konusu olsun, biz konunun İsviçre frangını ve SNB’yi ilgilendiren kısmına
bakalım.
1. Eğer İngiltere birlikten ayrılırsa euro değer kaybedecek. Yabancı rezervinin % 42’si euro %7’si sterlin olan İsviçre Merkez Bankası (SNB)’nın rezervi çok ciddi değer kaybedecek.
2. Bu senaryoda talep görmesi beklenen ve
SNB’ye göre zaten değerli olan İsviçre frangı daha da değerli olacak, fiyatlar üzerinde
baskı kuracak, ihracatta rekabetçi kur hedefinden uzaklaştıracak.
30 Mart 2016 Çarşamba
Güzelsin ama özel değilsin
Küresel koşullar ve Fed’in faiz artırımı
konusundaki tavrı gelişen ülke piyasaları için şimdilik süresini bilemediğimiz
“değerlenme” fırsatı sunuyor.
Aşağıdaki grafikte 21 Ocak’tan bu yana
BIST100 endeksi, USDTRY paritesi ve gösterge tahvildeki hareketi
görebilirsiniz.
21 Ocak 2016 30 Mart 2016 Değişim %
BIST100 endeksi 68.500 82,900 21
USDTRY 3,01 2,83 -5,9
Gösterge tahvil 11,14 9,97 -10,5
Yaklaşık iki ay içinde borsada hızlı bir
yükseliş, TL’de değerlenme ve tahvil faizinde düşüş TL varlıklar için özel bir
duruma mı işaret ediyor? Bu sorunun cevabını TR benzeri ülke piyasalarıyla
karşılaştırmada bulabileceğiz.
Para Birimi Değişim
%
Dolar/TL -5,9
Dolar/Brezilya reali -12,7
Dolar/G. Afrika randı -9,7
Dolar/Polonya zlotisi -9,4
Gelişen ülke para birimleri içinde, 21
Ocak-30 Mart arasında TL’nin performansı geride kaldı.
Borsa endeksleri Değişim %
BIST100 21
Brezilya 35
Güney Afrika 13
Polonya 15
Borsa endeksleri performansında Borsa
İstanbul Bovespa’nın gerisinde kaldı fakat G.Afrika ve Polonya borsa
endekslerini geçti.
Gösterge tahvil Değişim %
Türkiye -10,5
Brezilya -17,6
Güney Afrika -6
Polonya -2,6
Sonuç: TL varlıklar için özel bir durum yok,
gelişen ülkelerin geneline bir ilgi var. Bu ilgi devam ettikçe borsa ve kur
tarafı, enflasyon geriledikçe faiz tarafı payına düşeni alacaktır.
24 Mart 2016 Perşembe
Ayı/Boğa Piyasası Değil Kedi Piyasası
Bir kedinin gündelik hayatını gözlemleme imkanınız olduysa,
farketmişsinizdir, evini sizinle paylaşan kedi (çünkü o ev kedinin ve sahiplik
diye birşey varsa kedi sizin sahibiniz), sizi ve evdeki dip köşeyi, her gün
yeni bir merakla koklar. Uzmanlar bu durumun yeni bir şey keşfetme güdüsünden
kaynaklandığını söylüyorlar. Piyasa aktörlerinin hali de kedinin durumuna çok
benziyor. Piyasada her gün yeni bir hikaye aranıyor ama aslında yeni
diyebileceğimiz keşfimiz yok. Ev, evdeki eşyalar ve eve girip çıkanlar aynı.
Son küresel krizden sonra, piyasalarda hikayeyi merkez bankaları
yazdı. Merkez bankalarının yönlendirmesiyle piyasalar yön buldu.
Son günlerde bir yere gidemeyen görüntü sergilese de Alman DAX
endeksi 2009 yılı dibinden %360 oranında yükseldi, aynı dönemde SP500
endeksindeki yükseliş %200’ü aştı, yani hisse senetleri piyasası genel olarak
son 7 yılda gayet iyi performans gösterdi. Euro/Dolar paritesi 2014 Nisan’ında
1,40 seviyesine yakın bölgeden 1,05 seviyesine kadar düştü. Bugün euronun değer
kazanmasına müsaade etmeyen Avrupa Merkez Bankası politikaları ve dolara aşırı
değer kazanımını engelleyen Fed politikalarıyla parite 1,10 seviyesine sıkışmış
durumda. Altın 1900 dolardan 1050 dolara kadar indikten ve 1000 dolar seviyesi
altı konuşulurken, yine merkez bankaları imdada yetişti ve negatif faizin yeni
anormal olduğu dönemde altın dipten dönme fırsatı buldu.
Arada hisse senetleri piyasasında sert düşüşler olsa da genel
trend bozulmadı, altın 1280 dolara kadar yükseldikten sonra negatif faizin
marjinal faydasını azaltmış gibi görünüyor (altındaki yükseliş “ölü kedi
sıçraması” mıydı?). Euro/Dolar paritesi her Fed ve ECB toplantısı öncesinde
veya ABD tarım dışı istihdam verisi gibi makro datalarla kıpırdasa hala bir
yöne doğru kopmuş değil. Son durumda aynı bir kedi gibi, dip-köşeler veya
piyasaların dostu gibi görülen merkez bankaları koklanarak yeni bir hikaye
aranıyor.
Şimdilik yeni bir pozitif hikaye bulunmamış olabilir ama
hatırlamak gerek, son 7 yılda duymadığımız-okumadığımız felaket senaryosu
kalmadı. Fakat piyasalar önüne çıkan engellere takılmadı.
Yine aynı bir kedi gibi, zor zamanlarda dört ayak üstüne düşmeyi bildi.
Kötümserler haklı çıktı mı? Bazen-kısmen.
İyimserler kazandı
mı? Şimdilik / kesinlikle evet.
Kedilerdeki dokuz can meselesine gelince...
Bu noktada
“piyasaların kaç canı kaldı” sorusunun cevabını kötümserlerden bekliyoruz.
10 Mart 2016 Perşembe
DRAGHI VE GAZI KAÇAN GAZOZ TADI
Bugün Avrupa Merkez Bankası’nı
(ECB) ve Başkan Draghi’nin basın toplantısını piyasalar heyecanla bekleyecek.
Piyasaların beklentisi ECB’nin Euro Bölgesi’ne karşı yönelen tehditlere daha
fazla gevşeme ile karşılık vermesi. ECB’den diğer bir beklenti negatif faizde
daha aşağıya inilmesi.
ECB kendisine park eden paradan
%0,3 oranında ücret (negatif faiz) alıyor. Aralık ayındaki toplantıda
piyasaların beklentisi negatif faizin -0,4 seviyesine çekilmesiydi. Bu beklenti
gerçekleşmeyince yaşanan hayal kırıklığı bugün tekrarlanmayabilir. Draghi bugün
rahat. Gevşeme adımlarına itiraz eden Almanya, Mart ayı toplantısında 25 üye
içinde oy hakkı olmayan 4 üyeden biri konumunda.
Merkez bankaları sorunlu dünya
ekonomisine herkesi ikna edici çözümler bulmak zorundaymış gibi düşünülebilir.
Bu düşünceyi tetikleyen bizzat merkez bankaları olunca, her Fed veya ECB
toplantısında piyasaların dalgalanması normal.
Fed’in konut sektörü kaynaklı
görülen krize cevabı devasa parasal genişleme olmuştu. Bugün ECB aylık 60
milyar euroluk tahvil alımıyla aynı yoldan ilerlemeye çalışıyor. Ekonomik
krizle kırılgan hale gelen dünya için merkez bankalarının anormal tedbirlerine
ise bir yenisi eklendi; negatif faiz.
Bölge ekonomisini kurtarmak için
ne gerekiyorsa yapacağını söyleyen Draghi, negatif faiz uygulamasıyla olumlu
sonuçları amaçlarken başka bir noktadan sıkıştırılıyor. Negatif faiz uygulaması
bankacılık sektörünü hırpalıyor. Nitekim yakın geçmişte Avrupa banka
hisselerinde yaşanan sert düşüşlerde negatif faiz uygulamasının banka karlarını
eriteceği endişesinin büyük payı vardı.
Merkez bankalarınca bulunacak
ideal bir çözüm, her kesimi mutlu eden
kararlar dünyası zaten hiç olmadı, olmayacak. Piyasalar açısından bakarsak
artık merkez bankalarının daha fazla gevşemeci tavırları nihai faydasını
azaltıyor. Uzun bir dönem, özellikle ABD ekonomisi için, kötü ekonomik veriler
Fed tarafından sisteme daha fazla para verilmesi ile sonuçlanmış ve dolar ile
alınan ne varsa fiyatı yükselmişti. Şimdi parasal gevşeme üzerine negatif faize
geçilmesi, piyasa aktörlerini daha riskli varlıklara yöneltiyor. Bir merkez
bankası bankalara “bana para getirmeyin, getirirseniz paranızdan %0,3 kesinti
yapar size öyle iade ederim” derse, sistemi kredi vermeye zorlar ama sistem
kredi verme koşullarını uygun görmezse, paranın gideceği yer spekülatif alanlar
olacaktır.
Başka bir sorun daha var.
Merkez bankalarının zor
koşullardaki anormal tedbirleri artık piyasa aktörlerini zorluyor. Normal
koşullarda ekonominin gidişatına dair öncü sinyaller veren hisse senedi,
tahvil-bono piyasaları artık sinyal değil gürültü üretiyor. Piyasaların tepkisi
artık daha az anlaşılır durumda. Hatta piyasalar merkez bankaları tarafından
“bizi yanlış anlıyorsunuz” şeklinde suçlanabiliyor. Çarpık para politikaları
yatırımcıları temel yaklaşımlardan uzaklaştırıp bir uçtan diğer bir uca
savuruyor. Hesaplar silinme ihtimaline karşın kurşun kalemle yapılıyor.
Bugün ECB toplantısı ile
piyasalar kısa vadede istediğini alabilir ancak artık reel ekonomi için iyi
olmayanın piyasa için iyi olmadığı eski normal reflekse doğru adım adım
ilerleyen piyasalar, kırılgan ancak umutlu halini koruyor.
19 Şubat 2016 Cuma
Şimdi gözlerini kapat ve gevşe....
Fed'in faiz artırımıyla birlikte euronun
dolara eşitlenmesini (EURUSD=1) bekleyenler şimdilik yanılmış görünüyor. Faiz
artırımına giden bir ülkenin para biriminin değerinin artması beklenir fakat
2008'den bu yana "eski normaller" rafa kalktı, merkez bankalarının
piyasaları yönlendirdiği bir dönemdeyiz.
Fed
faiz artırım sürecinde sözlü yönlendirmelerle piyasaların yeni döneme en az
hasarla girmesine çalıştı. 2016 yılında Fed'in faizi artırmaya devam edeceği
beklentisi yanına daha gevşek bir Avrupa Merkez Bankası (ECB) beklentisi
paritede düşüş beklentilerini güçlendirmişti. Meşhur alet çantasından herkesin
bildiği, benzer merkez bankalarının çoktan attığı adımları geç de olsa
atacağını açıklayan Draghi şu günlerde (eğer gerçekten varsa) euro üzerinde
istediği etkiyi yaşayamamanın hüznünü yaşıyor olmalı. Ve elbette ECB'nin kur
hedefi yok!!!
Draghi
ne gerekirse yapacağız derken, daha fazla veya daha uzun vadede tahvil alımına
devam edeceklerini açıklarken dünya ekonomisi yeni risklere uyandı. Çin'in
sürdürülebilir büyüme modeline geçişindeki sancılar, petrol fiyatlarının
düşmesi ve enflasyonun yükselmesini umut eden merkez bankalarını zorlamaya
başlaması, daha fazla gevşemeye hazır ECB yanında "dur bakalım" diyen
Fed'i karşımıza çıkardı. Anlaşıldı ki doların değer kazanmasını Fed'in faiz
artırımına bağlayanlar biraz daha bekleyecek.
Bir
tarafta daha fazla veya daha uzun vadede tahvil alımını sürdürecek, negatif
faizde daha da aşağılara inebilecek ECB, diğer tarafta faiz artıramayan,
negatif faiz ihtimalinden bahseden Fed, EURUSD paritesinde ufak bir kafa
karışıklığı yarattı.
1,08
seviyesinden 1,15 seviyesine doğru yükselen parite 1,10 seviyesi üzerinde kalma
çabasında.
Aslında paritede teknik anlamda yeni
hareket yok. Mart 2015'den bu yana 1,05
seviyesi üzerinde kalan ancak 1,15 seviyesi üzerindeki yükselişlerde
tutunamayan paritede uzun vadede yatay bant içinde
hareket devam ediyor. Haziran 2015'de 1,17 seviyesine doğru yaşanan yükseliş
ise 1,15 seviyesi aşılırsa bir sonraki direnç seviyesini göstermiş oldu.
Paritede
1,15 seviyesi üzerinde kalınması için normal koşullarda akla gelen gündem şöyle
olmalı:
1.
ABD verileri yeni faiz artırımını desteklemezken Fed küresel piyasalarda
yangına körükle gitmeyip dolara değer kazandıracak adımlar atmamalı. Veya
2.
ECB euro'yu daha da değersiz kılacak adımlar atmamalı. Ekonomik veriler
tarafında ise zaten bölge ekonomisinden euro'yu değerli kılacak rakamlar
beklenmiyor.
Kısa
vadede ise 1,1045 seviyesi destek olarak takip edilebilir. 1,1045 seviyesi
üzerinde kalındığı sürece 1,1470 seviyesi test edilebilir. 1,08 seviyesini kısa vadenin, 1,05 seviyesini uzun vadenin
güçlü desteği olarak görüyoruz.
Beklentim,
piyasaları çalkalayan gündem maddeleri artık günden güne değişiyor olsa da uzun
vadede doların güçlü kalacağı şeklinde. 1,15 seviyesi ve üzerine doğru yaşanan
yükselişler makro veriler veya para politikası uygulamaları ile
desteklenmiyorsa satış fırsatı olarak değerlendirilebilir.
11 Ocak 2016 Pazartesi
Temel Ekonomi ve Piyasalar
Ekonomi biliminin babası Adam Smith öldüğünde kitaplığının yalnızca beşte biri ekonomi kitaplarıydı. Hayatta ekonomiden daha önemli şeyler de var ama geriye kalan her şey için ekonomi bilgisi şart.
Medya üzerinden ekonominin dili ağır, kendisi anlaşılmaz görünebilir. Ama “ekonomiden anlamak” için ekonomist olmaya gerek yok.
Temel seviyede bile olsa, ekonominin işleyişini kavramadan, sistemin verdiği sinyallerin ne anlama geldiğini bilmeden alınan herhangi bir ekonomik karar, sonu hayal kırıklığı yaratan bir karar olabilir. Ekonomik verileri yorumlamayı öğrenmeden, ekonominin dilini anlamadan geleceğe dair sağlıklı karar alma olasılığı her zaman düşük olacak. Piyasalarda hangi vadede işlem yapılırsa yapılsın makro veriler piyasaları dalgalandırırken bu dalgaların altında kalmamak, hatta bu dalgalanmalardan kazanç elde etmek için ekonominin dilini, temel dinamikleri kavramak zorundayız.
Bu kitapta, para ve sermaye piyasalarında işlem yapan veya yapmak isteyen yatırımcılar için, birkaç ana başlıkta, akademik dilden uzak, fayda odaklı notlar sunacağız. Ekonomik verilerin ne anlam içerdiğini, ilgilenilen piyasalara etkilerini inceleyeceğiz.
ISBN: 978-605-9254-26-7
2015 Ankara. Eğiten Kitap Yayıncılık
132 sayfa
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)